Poro Mustafa Uludag ziyaretci
Üyelik: 01 Ekim 2003
Durum Online: Online Mesaj: -2224
|
Gönderildi: 09 Eylül 2006 - 18:03 | IP Kayıtlı
|
|
|
Allahü teâlâ, Sûr üfürüldükden sonra, kiyâmetin kopmasini murâd buyurdugu vakt, daglar uçar, bulutlar gibi yürümege baslar. Denizlerin ba’zisi ba’zisina tasar. Günesin nûru giderek simsiyâh olur. Daglar toz hâline gelir. Âlemler birbirine girer. Yildizlar, dizili incinin kopup dagildigi gibi olur. Gökler gülyagi gibi erir ve degirmen döner gibi deverân eder ki, siddetli bir seklde hareket eder. Ba’zi kerre toplanir, ba’zi kerre de dümdüz olur. Allahü teâlâ, göklerin parça parça olmasini emr eder. Yedi kat yerde ve yedi kat gökde ve kürsîde diri olarak kimse kalmaz. Her canli vefât etmis olur ve eger rûhânî ise, rûhu gitmis olur. Her dürlü varlik ölür. Yerde tas tas üstünde kalmaz. Göklerde hiç canli kalmaz.
Allahü teâlâ ilâhlik makâminda tecellî buyurup, yedi kat gökleri sag kudreti dâhiline ve yedi kat yeri sol kudreti dâhiline alip der ki: (Ey alçak dünyâ! Senin içinde rablik da’vâsi edenler ve ahmaklarin rab tanidiklari âcizler nerededir ve senin güzel ve latîf görünerek aldatdigin ve âhireti unutdurdugun kimseler nerededir?) Bundan sonra kahr, yok edici kuvveti ve hikmeti ile iftihâr eder. Sonra, Mü’min sûresinde bildirildigi gibi, meâlen, (Mülk kimindir) der. Hiç kimse cevâb vermez. Kahhâr olan Allahü teâlâ kendi kendine meâlen, (Vâhid ve kahhâr olan cenâb-i Allahindir) buyurur.
Bundan sonra evvelkinden dahâ büyük bir irâde ve kudret-i ilâhiyye zâhir olur. Sonra meâlen, (Ben azîmüssân, Melik-ü deyyânim [Ya’nî kiyâmet gününün tek hâkimi ve sâhibiyim]. Benim verdigim rizki yiyip de, bana ortak kosanlar ve benden gayri, putlara ibâdet edenler nerededirler? Benim verdigim rizk ile kuvvetlenip de âsî olan cebbâr ve zâlimler nerededirler? Kibrlenen ve ögünenler nerededirler? Simdi mülk kimindir?) buyurur. Buna cevâb verecek kimse bulunmaz. Hak sübhânehu ve teâlâ, murâd etdigi bir zemân kadar bekler, sessizlik olur ki, o zemân, Ars-i a’lâdan makâm-i ehâdiyyete kadar düsünen ve görünen bir canli yokdur. Zîrâ cenâb-i Hak, hûrî ve gilmânin da Cennetlerinde rûhlarini kabz etmisdir.
Bundan sonra Allahü teâlâ, Cehennem derekelerinden, çukurlarindan olan Sakardan bir kapi açar. Oradan ates fiskirir. Iste bu ates, her seyi yakdigi gibi, ondört denizi kurutup, yeryüzünü kapkara eder ve gökleri sari zeytinyagi yâhud erimis bakir gibi bir hâle koyar. Sonra, atesin siddeti göklere yakin oldugu vakt, Allahü teâlâ öyle bir dehset ile men’ eder ki, temâmen söner. Atesden hiç eser kalmaz.
Bundan sonra, Allahü teâlâ, Ars-i a’lânin hazînelerinden birini açar. Onda hayât denizi vardir. Bu deniz, Allahü teâlânin emri ile yer üzerine siddetli yagmur yagdirir. Yagmur, o derece devâm eder ki, yeryüzünü kaplayip, kirk arsin kadar yukari yükselir. O zemân, toprak olmus olan insanlar ve hayvanlar, ot gibi biterler. Zîrâ, hadîs-i serîfde buyuruldu ki: (Insan kuyruk sokumu kemiginden yaratilmisdir. Sonra yine ondan yaratilacakdir). Diger bir hadîs-i serîfde, (Kisinin her yeri mahv olup çürür. Lâkin, kuyruk sokumu kemigi çürümez. Insan ondan çikmisdi. Yine ondan iâde olunur) buyuruldu. [Bu kuyruk sokumu kemigi omurganin son kemigidir.] Nohud kadar bir kemikdir ki, içinde iligi olmaz.
Canlilar ve bütün parçalari, mezârlarinda yesil ot gibi biter. Her biri o kemikden nes’et ederler. Ba’zisi ba’zisina girmis ag örgüsü gibi dolanmis olur ki, birinin basi digerinin omuzunda, öbürünün eli, digerinin sirtinda olarak insanin çoklugundan böyle girift olurlar. Allahü teâlâ Kaf sûresinin dördüncü âyetinde meâlen, (Hakîkaten biz biliriz ki, arz onlardan birini noksân etmez. Zîrâ, bizim indimizde mahfûz kitâb vardir. Ya’nî biz yaratdiklarimizin hepsini biliriz) buyurur.
Bu dirilmek hâli temâm olunca, hesâb üzere, sabî, yine sabîdir. Ihtiyâr, yine ihtiyârdir. Olgun yasda olanlar, yine öyledir. Yigit olanlar yine delikanlidir. Ya’nî Fenâ âlemi olan dünyâdan Bekâ âlemi olan âhirete geçdikleri zemân ya’nî ölürken ne hâldeyseler, yine o sûret ile dirilirler. Allahü teâlâ, Ars-i a’lânin altinda bir latîf rüzgâr esdirir. Bu rüzgâr yeryüzünü bastanbasa kaplar. Yeryüzü toz gibi ince kum hâline girer.
Bundan sonra, Allahü teâlâ, Isrâfil "aleyhisselâm"i diriltir. Kudüs sehrindeki mubârek tasdan sûr üfürülür. Sûr, nûrdan boynuz gibi bir mahlûkdur ki, ondört parçadir. Bir parçasinda karada olan hayvanlarin adedince delikler vardir. Karada olan hayvânâtin rûhlari onlardan çikar. Ari sesi gibi sesler isitilir. Yerle gök arasini doldurur. Sonra her bir rûh kendi cesedlerine girerler. Hak sübhânehu ve teâlâ bunlara kendi cesedlerini ilhâm eder. Hattâ daglarda ölmüs olan, vahsî hayvanlarin ve kuslarin yimis oldugu insanlarin rûhlari, kendi cesedlerini bulur. Nitekim Allahü teâlâ Zümer sûresinin altmisikinci âyetinde meâlen, (Kiyâmetin yok edici sûrundan sonra, ikinci bir sûr üflenir. Bu sese bütün beseriyyet tâbi’ olur. Bu emr ile kalkip, hâzir olurlar) buyurur.
Insanlar kabrlerinden ve yanip kül olduklari, çürüdükleri yerlerden kalkdiklari vakt görürler ki, daglar atilmis pamuk gibi, denizler susuz kalmis, yer ise, kendisinde ne igrilik, ne de yükseklik var. Hepsi dümdüz olmus, bir kâgid sahîfesi gibi görünür. Iste insanlar, kabrlerinin üzerine oturduklari vakt, uryân olarak, her tarafa hayret ve düsünceli bir seklde bakarlar. Nitekim, hazret-i Peygamber "sallallahü aleyhi ve sellem" sahîh olan hadîsde: (Insanlar her biri elbisesiz olup, hepsi çiplak ve sünnetsiz olduklari hâlde hasr olunurlar) buyurur. Fekat gurbetde elbisesiz olarak vefât etdi ise, onlara Cennetden elbise getirilir ve giydirilir. Sehîdlerin ve sünnet-i seniyyeye [ya’nî ahkâm-i islâmiyyeye] tutunup vefât etmis olanlarin igne deligi kadar elbisesiz yeri kalmaz. Zîrâ Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem": (Ey ümmetim ve Eshâbim! Siz ölülerinizin kefeninde mübâlaga ediniz! Zîrâ, benim ümmetim kefenleriyle hasr olunurlar. Hâlbuki sâir ümmetler çiplakdirlar) buyurdu. Bu hadîs-i serîfi, Ebû Süfyân "radiyallahü anh" rivâyet eyledi. Yine Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurmusdur ki: (Ölüler kefenleri ile hasr olunur).
Bir hastanin, ölüm hâline gelince, bana filân elbisemi giydirin dedigini isitdim. Istedigini giydirmediler. Tâ ki, üzerinde bir kisa gömlek oldugu hâlde vefât etdi. Baska hiç kefen de bulunmadi. Birkaç gün sonra, rü’yâda görüldü. Üzüntülü idi. (Sana ne oldu?) diye süâl olundukda; (Benden, istedigim elbiseyi men etdiniz. Beni bu kisacik gömlekle hasr olunmaga terk eylediniz) dedi.
Düzenleyen selamikaranfil Tarih: 30 Aralik 1899 - 00:00
|