selamikaranfil moderatör
Üyelik: 01 Ocak 2005
Durum Online: Offline Mesaj: 242
|
Gönderildi: 22 Eylül 2006 - 11:30 | IP Kayıtlı
|
|
|
Allah Dostlari Ramazani Nasil Yasiyorlardi?
Bütün Allah dostlari hayata "Her geceyi Kadir, her geleni Hizir bilin" düsturuyla bakarak hareket ettikleri için zamanin bütününe bir mübareklik katiyorlar. Bu hal öyle bir noktaya geliyor ki artik onlar için zaman ve mekân farki kalmiyor. Onlar hep ilâhi mevhibelerin tatli esintileri karsisinda göz ve gönülleri Rablerine ayarli bir hayatta, O'nun emirlerine harfiyen uymanin gayretine düsüyorlar.
Bütün Allah dostlarinin en büyügü ve Allah'a en yakin olan hiç süphesiz kainatin onun yüzü suyu hürmeti yaratildigi fahri alem Efendimiz'dir. Bu vesile ile Allah dostlarinin ramazanlarini anlatacagimiz iki-üç yazilik bir dizide en basta Efendimiz'in Ramazanini koyuyoruz.
Allah Resulu ashabini büyük bir dikkatle Ramazana hazirliyordu.
Allah Resulu (sas) ümmetini Ramazan gelmeden önce manevi anlamda Ramazan ayina hazirlamistir. Bunun için kendisi oruç tutarak, sadaka vererek ve geceleri kalkip namaz kilarak ümmetine bu aylarin nasil degerlendirilmesi gerektigini de bizzat göstermistir. Ümmetine önce Recep ayinin kendi ayi oldugunu hatirlatan Allah Resulu bu ayin faziletini bu sekilde açikladiktan sonra ardindan Recep ayinin da Allah'in ayi oldugunu ifade ederek bu ayin manevi degerini ifade etmistir. Bu iki mübarek aydan sonra gelen ay ise ümmetinin ayi olan Ramazan ayidir. Ve bu ayin mükafati yine Allah Resulu'nun ifadeleri içersinde, paha biçilmezdir bu yüzden bu ayin degerini ancak Allah bilebilir.
Bütün bu ifadelerle Allah Resulu ümmetini gün gün, adim adim Ramazan'a ve onda cosan rahmete hazirlayip onlarin ebedi kurtulusunu arzulamistir.
Allah Resulu bu aylarda sürekli Ramazan'a hasret bir halde yasarken bir yandan da "Allah'im bize Receb'i ve Saban'i mübarek ve bereketli kil ve bizi Ramazan'a eristir" diye dua etmistir. Ramazan'a eristikten sonra da her zaman oldugu gibi kullukta sürekli zirvede bulunan Allah Resulu yine ayni sekilde davranarak kendisini Ramazan'a kavusturan Rabbine sükür ve niyazlarini kat kat artirmistir. Allah Resulu bu konuda Ebu Hüreyre'nin (r.a) ifadesiyle "Resulullah (sav) onlari, kesin bir emirde bulunmaksizin Ramazan gecelerini ihyaya tesvik ederdi. (Bu maksatla): "Kim ramazan gecesini, sevabina inanarak ve bunu elde etmek niyetiyle namazla ihya ederse geçmis günahlari affedilir." derdi.
Hz. Aise Allah Resulu (sav) Ramazan'da, diger aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Hz. Aise'den rivayet edilen bir baska hadiste Allah Resulu Ramazan ayinda bize nasil davranmamiz gerektigini ögretiyor. "Resulullah (sav) Ramazan ayinda, diger aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanin son on gününde ise çok daha siddetli bir gayrete geçerdi. Son on günde geceyi ihya eder, ailesini de (gecenin ihyasi için) uyandirirdi."
Abdülhakim Arvasi Hazretleri ve Ramazan
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri 11 ayin sultanina tâ Receb-i Serif'ten hazirlanirlarmis. Her ne kadar hilali gözleseler de mübarek ayin girdigini kokusundan anlarlardi. Ramazan ayini büyük bir firsat bilir, direklerarasinda vakit geçirenlere çok sasarlardi. Hatta ona göre insanlar bir ay boyunca kalabalik yerlerden kaçmali, fikrini zikrini bozmamali, evlerinde oturup hûsu içinde dua ve zikir yapmaliydi. Dergahta top atilir atilmaz lokmalara saldirilmaz, önce cemaatle namaz kilinirmis.
Bütün Allah dostlari gibi Efendi hazretleri de Server-i Kainata uymaya çok özen gösterir "Ben kulum kullar gibi yerde yerim" hadis-i serifini nakleder ve misafirlerini yer sofrasina buyur edermis. Icab ettiginde masada yedikleri de olurmus. Çatal, kasik kullanirlar, baslarini örterlerdi. O zamanlar hurma zor ele geçerdi ama bulunursa iftari mutlaka hurma ile açarlar, olmazsa zeytin veya suyu seçerlerdi.
Sofralari mütevaziydi, bazen yogurdun üzerine iki kasik seker serper, tatliya buyurun derler, tabaklarin mutlaka sünnetlenmesini ister, yogurdu bitmis kaseyi suyla çalkalayip temizler, "oh ayranimiz da" oldu derlermis. Kasgari Mescidi'nde de teravih kilinir ama tâdil-i erkâna çok dikkat ederlerdi. Rüku ve secdede rahat rahat üçer defa tesbih okuyacak kadar durur kavmede ve celsede (iki secde arasinda ve rükudan sonra) vücudun sükuna ermesine özen gösterir, hatta bir salavat okuyacak kadar beklerlerdi. Efendi hazretleri namazi çok ciddiye alir "Illâ namaz illâ namaz" derlerdi.
Alvarli Efe Hazretleri ve Ramazan
Bütün Allah dostlarinda görülen üstün özelliklerin bütünü Alvarli Efe Hazretlerinde de vardir. Efe Hazretleri, 90 yillik ömrü boyunca zahidane bir hayat sürmüs, dünya malina gönül vermemis, fakir ve yoksullarin elinden tutmustur. Tevazu, vakari, cömertligi ve misafirperverligiyle herkesin takdir ve begenisini kazanmistir. Kendisini yakînen taniyanlarin anlattiklarina göre Alvarli Efe Hazretleri; düskünlere, hastalara bir baba gibi sefkat gösterir, dertlerine çare ararmis.
Erzurum'un en önemli özelliklerinden birisi de Rahmet ve Merhamet ayi olarak görülen Ramazan ayina gösterilen saygidir. Bu yönüyle Erzurum'da Ramazan daha bir farklidir. Bu ayda bütün Erzurumlular oruç tutar, yeni oruç tutmaya alistirdiklari çocuklarina da bu günün özel oldugunu hissettirmek için özel merasimler düzenlerler.
Duygu ve düsüncelerini daha çok yazdigi kaside ve misralarla dile getiren Avlarli Efe Hazretleri Erzurum'un bu özelligini söyle dile getiriyor:
Ramazan'da bir âl–i sân ederler,
O sehr–i siyam–i zî–sân ederler,
Fakirler gönlünü gülsen ederler,
Mevlâ'ya emanet olsun Erzurum.
Civanlar pîrlere hürmet ederler,
Duasin almaya gayret ederler,
Ramazan'a güzel hürmet ederler.
Mevlâ'ya emanet olsun Erzurum.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ve Ramazan
Mübarek gün ve gecelere son derece ehemmiyet veren Bediüzzaman hazretleri özellikle Ramazan ve Kadir Gecesi gibi mübarek zaman dilimlerini degerlendirmek için uyumaz, bu gecelerde evradü ezkarla mesgul olurdu. Özellikle Kadir Gecesinde "Herbir hasenenin Leyle-i Kadir'de otuzbin" sevabi oldugunu ifade eden Bediüzzaman Hazretleri "Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldigi kadar Kur'an'la ve istigfar ve salavatla mesgul olmak büyük bir kârdir." diyerek bu gecelerin mutlaka bu sekilde degerlendirilmesini isaret buyururlar. (Sualar 14. sua S. 426)
Üstadin 1953'te Fatih Çarsamba'daki evinde üç ay kadar misafir olarak kalan talebelerinden Mehmet Firinci agabey bir Ramazan ayinda Üstad Hazretleri'nin özellikle geceleri hiç uyumadigini, O'nun bu mübarek aya has bir usulunün oldugunu belirterek söz konusu usulünü söyle izah ediyor. "Üstad Hazretleri bize derdi ki: 'Ramazan'da insan oruçla ibadet halinde oldugundan, uykuda da olsa farz bir ibadeti ifa etmis oluyor.' Her dakikasi bire bin verebilen bir ayda ibadetsiz bir zaman boslugu birakmak istemiyordu. Onun için iftardan sonra zaten aksamla yatsi arasi kendisinin her zaman normal olarak evrad vaktidir. Tâ sahura kadar, Imsak vakti girer girmez hemen sabah namazini kilar, tesbihati kendisine mahsus ifadan sonra istirahata çekilirdi. Tâ kusluga kadar. Ondan sonra kalkar, gene Nur dersleri ve evrad-ezkâr ile mesgul olurdu. Üstad Hazretleri geceleri çok parlak isikta evrad ve ezkâra devam ederdi. Losluktan hoslanmadigini görürdüm."
Ramazanoglu M. Sâmi Efendi ve Ramazan
Ramazanoglu M. Sâmi Efendi, Ramazan ayinda her zamankinden daha fazla ibadet yogun bir iklim yasardi. Ramazan'da bol bol Kur'an okur ve defalarca hatmederdi. Her zaman cömertti ama Ramazan'da ayri bir sehâvet heyecâni duyardi. Kapiya gelen sailleri (isteyenleri) asla bos çevirtmezdi. Iftar için evine misâfir çagirir, onlara hizmet etmekten haz alirdi. Dostlarinin davetlerine de icâbet eder, onlarla birlikte iftar sofrasinda bulunurdu. Iftar öncesi ezana kadar sohbet ederdi.
M. Sâmi Efendi Ramazan geceleri teravih namazlarinin hatimle kilindigi dostlarinin evine gider ve ilerlemis yasina ragmen ayakta cemâate katilirdi. Namazda huzur ve husûun bozulmamasina ayri bir titizlik gösterirdi. Hatta secdeye inildigi sirada dizlerin hizlica yere çarpilmasindan çikan sesin huzûru ihlâl ettigini bu yüzden ihvânin daha dikkatli olmalarinin faydali olacagi uyarisinda bulunmustu.
Teravih namazindan sonra uzun kis gecelerine rastlayan teravih sonrasi sohbet yapardi. Sohbetlerini M. Asim Köksal'in Islâm Tarihi kitabi ile Imam Sarânî'nin Tenbîhu'l-Mugterrin kitaplarindan yapardi.
Fethullah Gülen Hocaefendi ve Ramazan
Hocaefendinin yakininda bulunanlarin gözlem ve ifadeleri içersinde "Hocaefendi'nin her ramazanin ilk gününden itibaren bir ibadet istiyakina ve kulluk anlayisina bir kere daha sahit oluyoruz. Belki son yirmi senedir hemen her Ramazan baslangicinda oldugu gibi, bu sene de Kur'an ayi safakta tüllenmeye durdugu günlerden itibaren doktorlar:
"Oruç tutmaniz tehlikeli olabilir; Allah korusun, seker krizi ve kanin pihtilasmasina bagli damar tikanikligi ihtimali var." diyorlar. Böyle bir ikaz karsisinda, ibadet asigi Zat, bir kere daha tabiatini seslendiriyor: "Oruç tutmazsam o zaman zaten ölürüm!"
Hüzünlü Gurbet'in garibi, gün boyu seker ve tansiyonunu dengede tutabilmek için çok gayret ediyor. Iftarda ve sahurda ani seker yükselmesini engellemek maksadiyla insülin ignesi kullaniyor. Gün içinde meydana gelebilecek hipoglisemiye (hâlsizlige, asiri terlemeye ve hafif bayginliga yol açacak sekilde kanda normalden daha az seker bulunmasi haline) mani olmak için insülini belli bir dozda almasi gerektiginden dolayi her gün ince ince hesaplar yapiyor; iftarda kisa ve uzun tesirli karisim insülini, sahurda da sadece kisa tesirli olanini alarak kan sekerini normal sinirda tutmaya çalisiyor. Seker düzensizliginden ve susuzluktan dolayi kanin pihtilasma egilimi artmasi sebebiyle damar problemleri yasamamak için içtigi suyun miktarina bile çok dikkat ediyor. Ani seker düsmesi ihtimaline binaen, tehlike aninda hemen alabilecegi konsantre sekerini de yanindan ayirmiyor ama agiz yoluyla bir sey alip orucunu bozma yerine, ihtiyaç halinde siringa yaparak kefaretten kurtulup sadece kaza tutma düsüncesiyle glucagon ignesini de masasinda hazir bekletiyor.
Düsünebiliyor musunuz, biz elimizde hurma iftar etmeyi beklerken, o insülinin aksine sekeri yükselten glucagonla ezan vaktini intizar ediyor ve bazi günlerde orucunu onunla açtigi da oluyor.
Genellikle, ögle namazindan sonra ayakta kalacak derman bulamiyor. Namazi en arka safta, zorlukla tamamliyor. Nafileleri oturarak kiliyor.
Ah o iftar vakitleri...
Gün guruba kayinca, artik kafasini tasiyacak kadar bile mecali olmuyor. Koltuga yaslaniyor, basi bir tarafa düsmüs vaziyette durup ezani bekliyor. Fakat o anda bile dudaklari kipirdiyor; vücudu yorgun olsa da gönlü dipdiri, Allah'a yöneliyor, derdini O'na döküyor, istek ve ihtiyaçlarini bir bir O'na arz ediyor... Onu o halde görenlerin kimileri, derin bir nefis muhasebesi ve "Ben de oruç mu tutuyorum ki?" seklindeki iç hesaplasmasiyla, onun dualarina "amin" diyorlar; kimileri de ayni istek ve talepleri yanaklarindan süzülen gözyaslarina yükleyerek hal diliyle terennüm ediyorlar. Kalpler ortak hislerle atiyor; o an tek bir duygu benlikleri sariyor: "Ne olur Allah'im, sadece Senin rizani arayan ve ona ulasmak için bunca sikintiyi serbet gibi yudumlayan su kulunun dualarini kabul eyle!.."
(Abdülkadir Süphandagi, 21.09.2006)
|